9 Ekim 2008 Perşembe



















"Mimarlık, bilgisayar ve sinema" için bakınız:

6 yorum:

Göktuğ dedi ki...

Thomas , hasta olduğu için tüm hayatını internet üzerinden yaşamaya çalışıyor olsa bile bu durum bizim bu süreci yaşadığımızın bir yansıması aslında.Ben örneğin hasta olmasam bile dışarı çıkıp alışveriş yapmak yerine internetten alışveriş yaptığım zaman veya arkadaşlarımla iletişim kurduğum zaman aslında kendimi dışarıdaki hayattan soyutluyorum. Burada önemli bir nokta da teknolojinin mimariyi kökten değiştirdiği ki eğer ben alışverişi internetten yaparsam alışveriş yapılan mekana artık ihtiyaç kalmayacağı için bu mekanlar ortadan kalkacaktır gelecek bir zamanda , ya da eğitimin internetten yapılacağı gün okul yapılarına ihtiyaç kalmayabilir ve ulaşım gereksizleştikçe trafik sorunu kalmayacak ve zamanla tüm yaşam tarzımız ve bunu oluşturan mimarimiz tümden farklı bir yapıya dönüşecektir. Göktuğ

Mete GÜRSOY dedi ki...

Agorafobisi olan thomas'ın hayatından kısa bir bölüm, onun gözünden onunla bütünleşip hislerini paylaşarak onun yaşadığı yapay ortamı bizede yaşatan bir film. Kahramanımız Thomas tam bir akut agorafobik bir vakadır ve dışarda olduğu görüntüleri izlemek bile ona acı vermektedir. 8 yıllık zorunlu ev hapsinden sonra Thomas'ın yabani ve münzevi hayatı, terapistinin onu internetteki bir randevu klubüne üye yapmasıyla bir anda değişir. Thomas aşık olmak için en ufak bir istek duymamasına rağmen giderek kafası karışmaya başlar ve sonunda aşık olur ya da o öyle düşünür ve bu korkusunu yenmek için dışarı çıkmaya karar verir ama maalesef akut olan agorafobi buna izin vermez. Filmin ironik olan kısmı ise daha önce onu dışarıya çıkarmaya uğraşan terapisti ve annesinin bu denemeden sonra onu içeride tutmak için gösterdikleri çabadır. Filmi thomas'ın gözünden izlemek kendimizi onun yerine koymamızı kolaylaştırıyor, onun neler yaşadığını olaylar karşısında verdiği tepkileri anlayabiliyoruz. Thomas in love yada Thomas est amoureux Dramatik bir film ve kesinlikle izlenmeye değer...

ece aslan dedi ki...

Filmin baş karakteri olan Thomas, agorafobisi olan bir adamdır ve 8 yıldır hiç dışarıya çıkmamıştır, oldukça lüks olan apartmanına da kimsenin girmesine izin vermemektedir.İnsanlarla olan iletişimini bir vizyon aracılığı ile sağlamaktadır.
Thomas'nın gözünden izlediğimiz filmde, tek bir kamera açısının kullanıldığını görürüz ve onun kurduğu sanal dünyayı yaşarız.Filmde sadece Thomas'nın değil, diğer insanlarında bu vizyonu kullanarak iletişim kurma olanağından yararlandıklarını görürüz.Bu da filmin ileri bir zamana yönelik kurgulanmış olduğunu ve belki de gelişen teknolojinin insanların fiziksel mekanlarda değil,sanal mekanlar aracılığıyla iletişim halinde olmalarına itildiğini göstermektedir.Thomas'nın agorafobisinin de kaynağının bu olabileceğini düşündürmektedir.
Kendi apartmanı dışında insanlarla sanal mekanlar aracılığıyla ilişki kuran Thomas'nın fiziksel temasa ihtiyaç duyması tek bir duyguyla gerçekleşir; aşk. Bu noktada,insanın sosyalleşmeyi isteyen ve bir şekilde diğer insanlarla birebir ilişki kurmaya ihtiyaç duyan bir varlık olmasına, yapay etkenlerin tam anlamıyla karşı koyamayacağını görürüz.

Pinar Ercan dedi ki...

Eğer filmi izlerken kendinizi biraz olsun Thomas’ın yerine koyarsanız gerçekten ne kadar zor durumda olduğunu hissedebiliyorsunuz.Agorafobisi olan Thomas’ın gözünden izlenen filmin zaman zaman insanı clostrofobiye sokabilecek bir etkisi olduğunu düşünüyorum.
İnsanların gitgide yalnızlaştığı ve hazıra alıştığı bu zamanlarda ileride içimizden bazılarının Thomas gibi olmayacağına kimse garanti veremez.Dışarıda gerçekten yaşarsanız çok güzel bir hayat olduğuna vurgu yaptığını düşündüğüm film, sonunda Thomas’ı bile sonucunu düşünmeden dışarı çıkarabilen bu hayatı unutmamak gerektiğini bizlere hatırlatıyor.

ipek dedi ki...

Thomas in love;
adından da anlaşılacağı üzere "aşk" duygusunun bizlere neler yaptırabileceğine dair bir film.Gelişen teknoloji ile makineleşen hayatın,insani kopuşun bir göstergesi olan thomas agorofobik bir kişiliktir.Yemek,içmek gibi maddesel eylemlerinin dışında her şeyini internet üzerinden halletmektedir.Tanrıya şükürler olsun ki videofon vardir.Annesi,psikıyatristi,tamircisi pek çok kişiyle yüzeysel ilişkisini dışa bağlılığını sağlamaktadır.Çöpçatan sitesinde gezinirken gördüğü "ağlayan" Eva'ya aşık olur.Bu sanallık içinde Eva insani duygular göstermiştir, ve ağlaması kendisi gibi sorunları olduğunu düşündürür.8 yıl önce kendini eve kapayan Thomas Eva'da yeniden hayat bulur.Filmde sıkışıp kaldığımız ekran bizim için dış dünyaya açıldığımız kapı olur.Hayat Thomas'ın o ekrandan yaptığı görüşmelerden
ibarettir.Dış dünyaya açılan kapımız bizi arayan ya da bizim aradığımız kişiler ile olur.Ekranda gördüğümüz insanlar ve mekanlar bize onların hayatlarından kesitler sunmaktadır.Ayrıca onların mekanlarında var olan diğer ekranlar diğer dünyaları yansıtır bizlere.Ancak bu kesitlerin hiç birinde biz yokuz."Biz" çünkü filmin sonunda Thomas'ı evinden dışarı çıkana kadar görmemekteyiz.Biz "Thomas"ız.Bu noktada "being john malkovich"i hatırlatmaktadır!Olayları hep Thomas'ın gözlerinden görmekteyiz!İzleyici aynı zamanda filmin kahramanı filmde anlatılan öykünün bizlerin de başına gelebileceğine dair bir ipucu. Yaşasın yok oluş!Giderek sanallaşan dünyada yaşamsal eylemler dışında internete sıkışıp kalmış hayatlar!Ekranların arkasında yeniden yaratılmış mimari."Matrix" kodlamaları sonucu oluşmuş sanal mekanlar!Bir tık ötede alışveriş merkezleri,eğlence merkezleri,kamusal alanlar...

Emel Çiçek dedi ki...

Thomas in Love filminde en çok dikkatimi çeken, Thomas karakterinin daha 33 yaşında olmasına rağmen hayatının beklide en verimli 8 uzun yılı boyunca yaşantısını büyük ölçüde pc ekranının çerçevesi içerisinde geçirmesi/geçirebilmesi oldu. Agorafobik olan Thomas terapistinden, sigortacısına ve hatta annesine kadar diğerleriyle iletişim kurabilmesinin tek yolu, zihninin onun için dünyaya açılan tek kapısı olan pc ekranında adeta bedensiz ve iki boyutlu bir yaşantı sürüyor. İnternet ağı ona mekandan ve mesafeden bağımsız çok sayıda alternatif ilişkiler ve yaşamsal durumlar sunuyor. Thomas tüm gündelik ihtiyaçlarını sanal ortamın kendisine sunduğu olanaklar çerçevesinde gidermeye çalışıyor. Zaten bedensel varlığının önem kazandığı dış dünyaya açılmaya karar verdiği son sahneye dek kendisinin sadece sesini duyabiliyoruz. Thomas film boyunca inanılmaz bir bedensel yalıtılmışlık içerisinde. 8 yıldır kendisinin hiç dışarıya çıkmamasının yanı sıra evine de hiç kimsenin girmesine izin vermemiş. Evinin görebildiğimiz tek kısmı olan giriş kısmı öyle bir tasarlanmış ki, ihtiyaçlarını gidermek için dışarıdan almak zorunda kaldığı servisi bile iç ve dış arasında tampon görevi gören bir koridora yerleştirilmiş kameranın da yardımıyla hiçbir insani temas olmadan alabiliyor. Tüm bu yalıtılmışlığın, sanal dünyada ki realiden uzak katmanların altında gerçek bir şeyler arayan ve her insan gibi sevgi dolu bir tensel temasın özlemini çeken Thomas hikayenin sonunda kaçınılmaz olanı seçiyor ve dış dünyaya açılan kapıdan kendisini bekleyen bilinmez gerçeğe doğru yol alıyor.